Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nagehan Alçı Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"

        Pazartesi günü bu köşede yayınlanan yazımda İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’na bir çağrı yapmış ve milliyetçiliğin korku ve ayrışma değil kardeşlik ve birleşmeden beslenirse vatana, millete hayırlı olacağını hatırlatıp, tarihi bir dönemece evrilebilecek bu atmosfere karşı durmak yerine kendi bulunduğu yerden, kendi diliyle destek olmasını beklediğimi söylemiştim.

        Sayın Dervişoğlu çağrıma karşılık şu mesajı gönderdi: “Nagehan Hanım tepkimin nedeni milliyetçi reflekslerim değil, yaşanmışlıklar ve yaşanması muhtemel olaylardır. Daha önce de farklı versiyonlarına şahit olduğumuz bu adımı Türkiye’nin geleceği açısından tehlikeli buluyorum. Yine yanlış yerden başladılar.”

        Bu mesaj üzerine kendisini aradım. Dünkü 29 Ekim törenleri sırasında geçen hafta mecliste urgan attığı Devlet Bahçeli ile el sıkışması manşetlerde olduğu için öncelikle onu sordum…

        Gülerek “İnanın insanların ne istediğini anlamıyorum” diye girdi söze. “Hangi makulde buluşacağız? Hangi doğruda anlaşacağız? Ben Devlet Bey’e de Tayyip Bey’e de saygıda kusur etmem. Size de etmem.”

        Bakın Nagehan Hanım protokol gereği yan yana yürüyorduk Devlet Bey ile. Üzerimde hakkı olan bir insanla elbette saygılı bir şekilde el sıkışırım. Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak. Kimlere el uzattıkları noktasında sorun görüyorum.”

        “Yanlış yerden başladılar”

        Neden yanlış yerden başlandığını düşünüyor?

        Şöyle dedi Müsavat Bey:

        “Mesela Ege Adaları sorununu çözmek için Yunan generaller ile masaya oturur musunuz? Öcalan ile çözmeye çalışmak böyle bir şey. Çözümü ancak Türkiye Cumhuriyeti içinde bulabilirsiniz.”

        Sayın Dervişoğlu’na Abdullah Öcalan’ın Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunduğunu hatırlattım ve PKK’nın silah bırakması için Öcalan dışında kiminle sorunun çözüleceğini düşündüğünü sordum…

        “Nagehan Hanım sorunun çözümü için anahtarı 50 bin kişinin katilinin eline veremezsiniz. Kaldı ki bu daha önce denendi. Mektupları bile okundu. Muvaffak olundu mu? Hayır! Bir kere zamanlama yanlış.”

        “Bu mesele Türkiye’nin kanayan bir yarası”

        Sayın Dervişoğlu şöyle devam etti:

        “Bakın bu mesele Türkiye’nin kanayan bir yarası. Bunu çözmemiz lazım. Ama meseleye toptancı bir tarih şuuru ile yaklaşarak çözmeliyiz.

        “Sert milliyetçi reflekslerle konuşmuyorum”

        Masum Kürtlerin istekleri ile bölücülerin kesiştiği noktaları bulabilirsiniz. Ben sert milliyetçi reflekslere konuşmuyorum. Bu konu böyle gündeme getirilmez. Buradan yeni tartışmalar çıkacak, ikinci cumhuriyet başlıkları gündeme gelecek, eskiden söylenen sözler çıkarılacak… Türkiye şu anda bu gerilimi kaldıramaz.”

        Peki ne yapmalı?

        “Önce talepleri ne, ona bakmak lazım…”

        Müsavat Dervişoğlu’na önceki hafta bir grup gazeteci ile birlikte Dem Eş Bakanları ile yediğimiz uzun akşam yemeğinde dile getirdikleri talepleri hatırlattım… Ana dilde eğitim, siyasi mahkumların salıverilmesi, kayyum uygulamasına son verilmesi…

        Bunun üzerine Sayın Dervişoğlu “Ana dilde eğitim için mi dağa çıktılar? Kayyum kaldırılsın diye mi Suriye’de ABD destekli bir oluşuma gittiler? Yapmasınlar… Bakın ben de kayyuma karşı çıktım, şimdi ben Dem’li mi oldum? Bu işlerde samimiyet gerekir.”

        “Özgür Özel’in çıkışı da çok yanlıştı”

        İYİ Parti Genel Başkanı Özgür Özel’in “el artırıyorum” diye başlayıp “Kürtlere devlet vaat ediyorum” sözlerini de konuşmamız sırasında sert bir şekilde eleştirdi. “Çok yanlıştı. Sorumlu siyaset böyle yapılamaz” diyerek…

        Türkiye’nin bu sorunu çözmesinin hayati olduğunu düşünen ve yeni bir süreç ihtimaline çok kıymet veren bir gazeteci olarak izlenimim doğru bir tartışma zemini oluşursa Müsavat Dervişoğlu’nun kendi hassasiyetleri çerçevesinde bu sürece destek olabileceği yönünde. En azından kategorik bir reddediş içinde değil.

        Kürt sorununu ve bu sorunun önemini net bir şekilde vurguluyor. Bence önemli olan nokta burası.

        Yoksa demokrasilerde bu tip süreçlerde elbette karşı çıkan olacak, olmalı…

        Birileri toplumda rahatsız olan kesimlerin sesi olmalı, o kesimler kendilerini sahipsiz hissederse başka türlü tehlikeler doğar.